| Ayet Ayet Kuran-ı Kerim Oku | Kurani Kerim Dinle |
| Sayfa Sayfa Kurani Kerim Oku | Dini Oyun Oyna |
| Sure Sure Kurani Kerim OKU |
» Kurani Kerim 569.Sayfa 29.Cuz 70.Sure Mearic Suresi Ayet 40-44 / 71.Sure Nuh Suresi Ayet 1-10

Sonraki Sayfaya GecKurani Kerim Ana Sayfaya GitOnceki Sayfaya Git

Sayfayi Dinlemek için Play a basin

Arapca Metin:Font = 20px - 30px - 40px - 50px
فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ {40} عَلَى أَن نُّبَدِّلَ خَيْراً مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ {41} فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ {42} يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعاً كَأَنَّهُمْ إِلَى نُصُبٍ يُوفِضُونَ {43} خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ {44} سورة المعارج (70) ص

سورة نوح (71) ص 569
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحاً إِلَى قَوْمِهِ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ {1} قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ {2} أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ {3} يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاء لَا يُؤَخَّرُ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ {4} قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلاً وَنَهَاراً {5} فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَائِي إِلَّا فِرَاراً {6} وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَاراً {7} ثُمَّ إِنِّي دَعَوْتُهُمْ جِهَاراً {8} ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَاراً {9} فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّاراً {10} سورة نوح (71) ص
Turkçe Turkish: 10px - 15px - 25px - 30px
(40) Şu halde (işin gerçeği) öyle (umdukları gibi) değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez. (40) (41) Şu halde (işin gerçeği) öyle (umdukları gibi) değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez. (41) Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar. (42) (43) o gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür! / (43) (44) o gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür! / (44)

Rahman ve rahîm olan Allah'ın adıyla Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh`u kendi kavmine gönderdik. (1) (2) Nuh şöyle dedi: Ey kavmim! Şüpheniz olmasın ki, ben sizi, "Allah`a kulluk edin; O`na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin (muaheze etmeden yaşatsın)" diyerek apaçık uyaran bir kimseyim. Bilinmeli ki Allah`ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz! (2) (3) Nuh şöyle dedi: Ey kavmim! Şüpheniz olmasın ki, ben sizi, "Allah`a kulluk edin; O`na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin (muaheze etmeden yaşatsın)" diyerek apaçık uyaran bir kimseyim. Bilinmeli ki Allah`ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz! (3) (4) Nuh şöyle dedi: Ey kavmim! Şüpheniz olmasın ki, ben sizi, "Allah`a kulluk edin; O`na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin (muaheze etmeden yaşatsın)" diyerek apaçık uyaran bir kimseyim. Bilinmeli ki Allah`ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz! (4) (Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim; (5) Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. (6) Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler. (7) Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum. (8) Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum. (9) Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. (10)
Almanca Deutsch: 10px - 15px - 25px - 30px
Aber nein! Ich schwöre beim Herrn der Aufgänge und der Untergänge, daß Wir imstande sind, (40) bessere als sie an ihre Stelle zu setzen, und keiner kann Uns (daran) hindern. (41) So laß sie nur plaudern und sich vergnügen, bis sie ihrem Tag begegnen, der ihnen angedroht wird, (42) dem Tag, an dem sie aus ihren Gräbern eilends hervorkommen, als eilten sie zu ihren Götzenfiguren. (43) Ihre Augen werden niedergeschlagen sein; Schmach wird sie bedecken. Das ist der Tag, der ihnen angedroht wird. (44)

Im Namen Allahs, des Allerbarmers, des Barmherzigen! "Wahrlich, Wir sandten Noah zu seinem Volk (und sprachen:) ""Warne dein Volk, bevor über sie eine schmerzliche Strafe kommt."" (1) ""Er sagte: ""O mein Volk! Wahrlich, ich bin für euch ein deutlicher Warner, (2) "auf daß ihr Allah dienen und Ihn fürchten und mir gehorchen möget. (3) "Dann wird Er euch etwas von euren Sünden vergeben und euch Aufschub bis zu einer bestimmten Frist gewähren. Wahrlich, Allahs Termin kann nicht verschoben werden, wenn er fällig ist - wenn ihr es nur wüßtet!"" (4) ""Er sagte: ""Mein Herr, ich habe mein Volk bei Nacht und Tag (zum Glauben) aufgerufen. (5) "Doch mein Ruf hat nur bewirkt, daß sie mehr und mehr davonliefen; (6) und sooft ich sie rief, daß Du ihnen vergeben mögest, steckten sie ihre Finger in die Ohren und hüllten sich in ihre Gewänder und verharrten (in ihrem Zustand) und wurden allzu hochmütig. (7) Dann rief ich sie in aller Öffentlichkeit auf. (8) Dann predigte ich ihnen öffentlich, und ich redete zu ihnen im geheimen, (9) und ich sagte: »Sucht Vergebung bei eurem Herrn; denn Er ist Allvergebend. (10)
ingilizce Eng Dr. Mohsin: 10px - 15px - 25px - 30px
So I swear by the Lord of all [the three hundred and sixty-five (365)] points of sunrise and sunset in the east and the west that surely We are Able — (40) To replace them by (others) better than them; and We are not to be outrun. (41) So leave them to plunge in vain talk[] and play about, until they meet their Day which they are promised — (42) The Day when they will come out of the graves quickly as racing to a goal, (43) With their eyes lowered in fear and humility, ignominy covering them (all over)! That is the Day which they were promised! (44)

In the name of Allah, the Beneficent, the Merciful Verily, We sent Nûh (Noah) to his people (Saying): "Warn your people before there comes to them a painful torment." (1) He said: "O my people! Verily, I am a plain warner to you, (2) "That you should worship Allâh (Alone), be dutiful to Him, and obey me, (3) "He (Allâh) will forgive you of your sins and respite you to an appointed term. Verily, the term of Allâh when it comes, cannot be delayed, if you but knew." (4) He said: "O my Lord! Verily, I have called my people night and day (i.e. secretly and openly to accept the doctrine of Islâmic Monotheism)[] , (5) "But all my calling added nothing but to (their) flight (from the truth) (6) "And verily, every time I called unto them that You might forgive them, they thrust their fingers into their ears, covered themselves up with their garments, and persisted (in their refusal), and magnified themselves in pride. (7) "Then verily, I called to them openly (aloud); (8) "Then verily, I proclaimed to them in public, and I have appealed to them in private, (9) "I said (to them): 'Ask forgiveness from your Lord; Verily, He is Oft-Forgiving; (10)
ingilizce Eng Yusuf Ali: 10px - 15px - 25px - 30px
Now I do call to witness the Lord of all points in the East and the West that We can certainly― (40) Substitute for them better (men) than they; and We are not to be defeated (in Our Plan). (41) So leave them to plunge in vain talk and play about, until they encounter that Day of theirs which they have been promised! (42) The Day whereon they will issue from their sepulchers in sudden haste as if they were rushing to a goal-post (fixed for them)― (43) Their eyes lowered in dejection ignominy covering them (all over)! Such is the Day the which they are promised! (44)

In the name of Allah, the Beneficent, the Merciful We sent Noah to his People (with the Command): "Do thou warn thy people before there comes to them a grievous Penalty." (1) He said: "O my People! I am to you a Warner, clear and open: (2) "That ye should worship Allah, fear Him and obey me: (3) "So He may forgive you your sins and give you respite for a stated Term: for when the Term given by Allah is accomplished, it cannot be put forward: if ye only knew." (4) He said: "O my Lord! I have called to my People night and day: (5) "But my call only increases (their) flight (from the Right)." (6) "And every time I have called to them, that thou mightest forgive them, they have (only) thrust their fingers into their ears, covered themselves up with their garments, grown obstinate, and given themselves up to arrogance. (7) "So I have called to them aloud; (8) "Further I have spoken to them in public and secretly in private, (9) "Saying `Ask forgiveness from your Lord; for He is Oft-Forgiving; (10)
French Fransizca: 10px - 15px - 25px - 30px
Eh Non!... Je jure par le Seigneur des Levants(1) et des Couchants que Nous sommes Capable (40) de les remplacer par de meilleurs qu’eux, et nul ne peut nous en empêcher. (41) Laisse-les donc s’enfoncer (dans leur mécréance) et se divertir jusqu’à ce qu’ils rencontrent leur jour dont on les menaçait, (42) le jour où ils sortiront des tombes, rapides comme s’ils couraient vers des pierres dressées; (43) leurs yeux seront abaissés, l’avilissement les couvrira. C’est cela le jour dont on les menaçait! (44)

Au nom d’Allah, le Tout Miséricordieux, le Très Miséricordieux Nous avons envoyé Noé vers son peuple: «Avertis ton peuple, avant que leur vienne un châtiment douloureux». (1) Il [leur] dit: «Ô mon peuple, je suis vraiment pour vous, un avertisseur clair, (2) Adorez Allah, craignez-Le et obéissez-moi, (3) pour qu’Il vous pardonne vos péchés et qu’Il vous donne un délai jusqu’à un terme fixé. Mais quand vient le terme fixé par Allah, il ne saurait être différé si vous saviez!» (4) Il dit: «Seigneur! J’ai appelé mon peuple, nuit et jour. (5) Mais mon appel n’a fait qu’accroître leur fuite. (6) Et chaque fois que je les ai appelés pour que Tu leur pardonnes, ils ont mis leurs doigts dans leurs oreilles. se sont enveloppés de leurs vêtements, se sont entêtés et se sont montrés extrêmement orgueilleux. (7) Ensuite, je les ai appelés ouvertement. (8) Puis, je leur ai fait des proclamations publiques, et des confidences en secret. (9) J’ai donc dit: «Implorez le pardon de votre Seigneur, car Il est grand Pardonneur, (10)
Endonezya indonesian: 10px - 15px - 25px - 30px
Maka Aku bersumpah dengan Tuhan Yang Mengatur tempat terbit dan terbenamnya matahari, bulan dan bintang; sesungguhnya Kami benar-benar Maha Kuasa. (40) Untuk mengganti [mereka] dengan kaum yang lebih baik dari mereka, dan kami sekali-kali tidak dapat dikalahkan. (41) Maka biarkanlah mereka tenggelam [dalam kebathilan] dan bermain-main sampai mereka menjumpai hari yang diancamkan kepada mereka, (42) [yaitu] pada hari mereka keluar dari kubur dengan cepat seakan-akan mereka pergi dengan segera kepada berhala-berhala [sewaktu di dunia], (43) dalam keadaan mereka menekurkan pandangannya [serta] diliputi kehinaan. Itulah hari yang dahulunya diancamkan kepada mereka. (44)

Dengan menyebut nama Allah Yang Maha Pemurah lagi Maha Penyayang Sesungguhnya Kami telah mengutus Nuh kepada kaumnya [dengan memerintahkan]: "Berilah kaummu peringatan sebelum datang kepadanya azab yang pedih". (1) Nuh berkata: "Hai kaumku, sesungguhnya aku adalah pemberi peringatan yang menjelaskan kepada kamu, (2) [yaitu] sembahlah olehmu Allah, bertakwalah kepada-Nya dan ta’atlah kepadaku, (3) niscaya Allah akan mengampuni sebagian dosa-dosamu dan menangguhkan kamu [1] sampai kepada waktu yang ditentukan. Sesungguhnya ketetapan Allah apabila telah datang tidak dapat ditangguhkan, kalau kamu mengetahui". (4) Nuh berkata: "Ya Tuhanku sesungguhnya aku telah menyeru kaumku malam dan siang, (5) maka seruanku itu hanyalah menambah mereka lari [dari kebenaran]. (6) Dan sesungguhnya setiap kali aku menyeru mereka [kepada iman] agar Engkau mengampuni mereka, mereka memasukkan anak jari mereka ke dalam telinganya dan menutupkan bajunya [ke mukanya] dan mereka tetap [mengingkari] dan menyombongkan diri dengan sangat. (7) Kemudian sesungguhnya aku telah menyeru mereka [kepada iman] dengan cara terang-terangan [2], (8) kemudian sesungguhnya aku [menyeru] mereka [lagi] dengan terang-terangan dan dengan diam-diam [3], (9) maka aku katakan kepada mereka: "Mohonlah ampun kepada Tuhanmu, sesungguhnya Dia adalah Maha Pengampun, (10)
Malezya Malaysian: 10px - 15px - 25px - 30px
Maka Aku bersumpah dengan (kebesaranKu) Tuhan yang menguasai (seluruh alam, meliputi) tempat-tempat terbit (matahari dan bulan bintang) dan tempat-tempat tenggelamnya, sesungguhnya Kami berkuasa. (40) (Membinasakan mereka, serta) menggantikan mereka dengan makhluk-makluk yang lebih baik dari mereka dan Kami tidak sekali-kali dapat dikalahkan atau dilemahkan. (41) Oleh itu, biarkanlah mereka (wahai Muhammad) tenggelam dalam kesesatannya dan leka bermain-main (dalam dunianya), sehingga mereka menemui hari yang dijanjikan kepada mereka (untuk menerima balasan)! (42) Iaitu hari mereka segera keluar dari kubur masing-masing menuju (ke Padang Mahsyar) dengan keadaan seolah-olah mereka berkejaran ke (tempat) berhala-berhala (yang mereka sembah dahulu). (43) Sambil pandangan mereka tunduk, serta mereka diliputi kehinaan; itulah hari yang telah dijanjikan kepada mereka. / (44)

Dengan nama Allah, Yang Maha Pemurah, lagi Maha Mengasihani Sesungguhnya Kami telah mengutus Nabi Nuh kepada kaumnya, (dengan berfirman kepadanya): Berikanlah peringatan dan amaran kepada kaummu sebelum mereka didatangi azab yang tidak terperi sakitnya. (1) Dia pun (menyeru mereka dengan) berkata: Wahai kaumku! Sesungguhnya aku ini diutus kepada kamu, sebagai pemberi ingatan dan amaran yang nyata; (2) Iaitu sembahlah kamu akan Allah dan bertakwalah kepadaNya, serta taatlah kamu kepadaku; (3) Supaya Allah mengampunkan bagi kamu sebahagian dari dosa-dosa kamu dan memberi kamu hidup (dengan tidak terkena azab) hingga ke suatu masa yang tertentu; (maka segeralah beribadat dan bertakwa) kerana sesungguhnya ajal (yang telah ditetapkan) Allah, apabila sampai masanya, tidak dapat ditangguhkan; kalaulah kamu mengetahui (hakikat ini tentulah kamu segera beriman). (4) (Setelah puas menyeru mereka), Nabi Nuh berdoa dengan berkata: Wahai Tuhanku, sesungguhnya aku telah menyeru kaumku siang dan malam (supaya mereka beriman); (5) Maka seruanku itu tidak memberikan mereka (sesuatu faedah pun) selain daripada menambahi mereka melarikan diri (dari kebenaran). (6) Dan sesungguhnya aku, tiap-tiap kali menyeru mereka (beriman) supaya Engkau mengampunkan dosa-dosa mereka, mereka menyumbatkan telinganya dengan jari masing-masing dan berselubung dengan pakaiannya, serta berdegil dengan keingkarannya, dan berlaku sombong takbur dengan melampau. (7) Kemudian aku telah menyeru mereka dengan terang-terang; (8) Selain dari itu, aku (berulang-ulang) menyeru mereka secara beramai-ramai dengan berterus-terang dan menyeru mereka lagi secara berseorangan dengan perlahan-lahan. (9) Sehingga aku berkata (kepada mereka): Pohonkanlah ampun kepada Tuhan kamu, sesungguhnya adalah Dia Maha Pengampun. (10)
Spanish ispanya: 10px - 15px - 25px - 30px
Y ¡Juro por el Señor de los orientes y de los occidentes! Que tenemos poder (40) para reemplazarlos por otros mejores que ellos, sin que nadie Nos lo pueda impedir. (41) Déjalos que discutan y jueguen hasta que se encuentren con su día; ése que se les ha prometido. (42) El día en que salgan apresuradamente de las tumbas como si corrieran hacia una meta. (43) La mirada rendida, los cubrirá la humillación.Ese es el día que se les había prometido. (44)

En el nombre de Allah, el Misericordioso, el Compasivo Enviamos a Nuh a su gente: ¡Advierte a tu gente antes de que les llegue un doloroso castigo!. (1) Dijo: ¡Gente mía! He venido a vosotros para advertiros con claridad (2) que adoréis a Allah, Le temáis y me obedezcáis. (3) Él os perdonará vuestras faltas y os dejará hasta un plazo fijado, pero cuando el plazo de Allah llegue a su fin, no habrá más demora. ¡Si supierais! (4) Dijo: ¡Señor mío! He llamado a mi gente noche y día (5) pero mi llamada no ha hecho sino aumentarles su rechazo. (6) Cada vez que les he llamado a Tu perdón, se han puesto los dedos en los oídos y se han tapado con los vestidos, aferrándose a lo suyo con gran soberbia. (7) Los he llamado de viva voz (8) y les he hablado en público y a cada uno en privado. (9) Y les he dicho: Pedid perdón a vuestro Señor, Él es muy Perdonador. (10)



HafizEfendi.Com değişik dillerde kurani kerimi okumanizi sağlar.Sayfa Sayfa hatim okumanizda yardımcı sesli ve mealli olarak hazirlanmıştır.Bu sayfada okunan her harfden Peygamberimizin Mubarek Ruhu saadetleri için , ehli beytinin ashabi kiramın ruhları için tabiinin etbauttabiinin ruhları için peygamberler silsilesinin ervahi tayyibeleri için Ebubekir siddik efendimizden günümüze kadar gelmiş geçmiş bütün sadati kiram hazerati için Sami efendi ve Musa efendilerin ruhları için Muhterem Ustadımız Osman Nuri Topbaş Hoca efendinin ruhaniyeti için okuyanların gelmiş geçmişlerin ruhları için Bilhassa Allah Rizasi için EL FatiHa Es Salavat

HafizEfendi.Com sitesi ziyaretçilerine ayetlerde yer alan kelimelerin tek tek Türkçe anlamlarını da sunarak, Kur'an da yer almayan bidatlerin nasıl meallerde yer aldığını göstermek ve ziyaretçilerin Kur'an-ı Kerim'i daha iyi anlamalarına vesile olmak amaçları ile hazırlanmıştır.
Telif bilgisi : Bu sitede yayınlanan her türlü bilgi ve döküman kaynak gösterilerek veya göstermeksizin kullanılabilir.
  Anasayfa    Bize ulaşın