| 
 Aklı olan, 
                bûluğ çağına eren, hür olan ve zorluk çekmeksizin topluca namaz 
                kılmaya gücü yeten müslüman erkeklerin toplanıp cemaatle cuma 
                namazını kılmaları farz, bayram namazlarını kılmaları vaciptir. 
                Diğer farz namazları cemaatle kılmaları ise, müekked sünnettir.
                  (Cuma namazından başka farz namazların cemaatle kılınması, Malikîlere 
                  ve bir kısım Şafiîlere göre de bir müekked sünnettir, İmam Ahmet 
                  ibni Hanbel ile Ebu Sevre ve Davudi Zahirî ile diğer bazı müctehidlere 
                  göre vacibdir. Bu halde bir şahsın tek başına namaz kılması haramdır. 
                  İbni Rüşd, İbri Bişr ve bir kısım şafiîlere göre ise, beldelerde 
                  bir farzı kifayedir, her mescidde cemaatle namaz kılınması sünnettir. 
                  Bir kimsenin özel olarak yalnız başına cemaatle namaz kılması 
                  da mendubdur. Hanbeli fıkıh alimlerinin açıklamalarına göre, esasen 
                  cemaatle namaz, ikamet ve sefer halinde vacib, hem de sünnet yerine 
                  getirilmiş olur. Cemaatin farzı ayn olduğunu söyleyenler de vardır.)
                  İslam'da cemaatle namaz kılmaya büyük önem verilmiştir. 
                  Büyük sevaba ermek için ve ihtilaftan kurtulmak için cemaatle 
                  namaz kılmaya devam etmelidir. Cemaat ne kadar çok olursa, fazilet 
                  de o derece çoğalmış olur. Cemaatle namaz kılmanın sevabı, yalnız 
                  başına namaz kılmanın sevabından yirmi yedi kat fazladır. 
                  Cemaate devam, İslam nişanlarından ve iman alametlerindendir. 
                  Cemaatle kılınan namaz ile müslümanların birliği ve birbirine 
                  bağlılığı gösterilmiş olur. Müslümanlar arasında bir sevgi ve 
                  dayanışma duygusu uyanır, bilmeyenler bilenlerden faydalanır, 
                  iyi kimselerin arkadaşlığı ile yapılan ibadetlerin ve duaların 
                  Allah yanında kabule yakın olacağı daha ziyade umulur.
                  Cemaatle kılınan namazda, kendisine uyulan zata 
                  "İmam" denir. Bu zatın bu görevine de "İmamet" 
                  denir. İmama uymayan, bir kimsenin kendi namazını imamın namazına 
                  bağlamasına "İktida, ittiba" adı verilir. Bu uyan kimseye 
                  de "Muktedi, müttabi, memum" gibi adlar verilmiştir. 
                  Kendi başına namaz kılana da "Münferid" denir.
                  İmametin başlıca şartları: İslam, buluğ, akıl, 
                  erkek olmak, Kur'an okuyabilmek ve özürden beri olmaktır. Bu şartlara 
                  sahip olmayanlar imam olamazlar. Bu konu aşağıdaki meselelerden 
                  anlaşılacaktır.
                  Cemaat arasında imamete en yararlı olan, sünneti en iyi bilen 
                  (fıkıh bilgisi olan) kimsedir. Bunda eşit olsalar, okuyuşu daha 
                  güzel olandır. Bunda da eşit olsalar takvası daha çok olandır 
                  (haramdan daha çok kaçınandır). Bu üç vasıfta eşit olsalar, yaşta 
                  büyük olandır. Bunda da eşit olsalar, ahlakı daha güzel olandır 
                  (yumuşak huylu ve daha çok haya sahibi olandır). Bu hususta da 
                  eşit olsalar, yüzce, sonra soyca, sonra sesçe, sonra elbise bakımından 
                  temizlikçe güzel olandır. Bunların hepsinde eşitlik kabul edilecek 
                  olursa, aralarında kur'a çekilir. Bütün bunlar imamlık görevine 
                  verilen önemin büyüklüğünü gösterir. Bunun içindir ki bu görevi 
                  eskiden bulundukları yerlerde idareciler üzerlerine alırdı. 
                  Bununla beraber cemaat arasında ev sahibi veya o yerin görevli 
                  imamı bulunursa, bunlar tercih olunurlar, aranan vasıfları toplamış 
                  olmasalar bile yine tercih edilirler.
                  Başkasının evinde imam olacak kimse, ev sahibinin izni ile imamlık 
                  yapar. Başkasının evinde tek başına namaz kılacak olan kimse de, 
                  ev sahibinden izin istemelidir, faziletli olan budur.
                  Fasıkın (aşikare haram işleyenin) ve bid'at sahibi 
                  olanın (din işlerine dinde olmayan şeyleri karıştıranın) imameti
                  tahrimen mekruhtur. Çünkü fasık din işlerinde saygılı bulunmaz, 
                  İmam Muhammed ile İmam Malike göre, bunlara uymak esasen caiz
                  değildir.  
                  Bid'at sahibine "Mübtedi" denir ki, inancı sünnet ve
                  cemaat ehlinin inancına aykırı olan kimse demektir. Bid'at sahibine
                  uymanın kerahetle caiz olması, inancı küfre varmadığı takdirdedir.
                  Eğer inancı küfrü gerektiriyorsa ona uymak bütün Hanefilerce
                  de  caiz olmaz. Şefaati, kabir azabını ve hafaza meleklerini
                  inkar  etmek gibi...
                  
                  Kölelerin ve babası belli olmayanların imamlığı 
                  mekruhtur. Çünkü bunlarda cehalet daha fazla olur. Bilgili oldukları 
                  takdirde imamlık yapabilirler. İki gözü kör olan da imam olabilir. 
                  Fakat görür kimselerin imamlığı daha faziletlidir. Bununla beraber 
                  iki gözü görmeyenin imamlığında kerahet olduğunu söyleyenler de 
                  vardır. Çünkü bu kimse özürlüdür, elbisesinin temizliğine fazla 
                  dikkat etmeyebilir.
                  Erkeklerin kadınlara ve henüz bûluğ çağına ermemiş 
                  çocuklara uyup namaz kılması caiz olmadığı gibi, aklı yerinde 
                  olanın bunağa, Kur'an okuyucusunun okuyamayan (ümmî) kimseye, 
                  kıraati olmayanın dilsize, elbisesi temiz olanın elbisesi pis 
                  olana, avret yerleri kapalı olanın açık bulunana, özrü olmayanın 
                  özürlüye, bir özürlünün özrü değişik başka bir özürlüye uyması 
                  da caiz değildir. Ancak özürleri bir olanların birbirlerine uymaları 
                  caizdir.
                  Kadının kadına imamlığı kerahetle caizdir. Eğer 
                  kadınlar kendi aralarında cemaatle namaz kılacak olurlarsa, İmam 
                  olacak kadın aralarında durur, onların önüne geçmez. Bu öne geçme 
                  de mekruhtur.
                  Abdestte ayaklarını yıkamış olan kimsenin ayaklarına 
                  mesih yapmış olan kimseye, abdest alanın teyemmüm etmiş olana, 
                  ayakta namaz kılanın oturarak namaz kılana, boyu dik ve doğru 
                  olanın rukü derecesinde kanbur olana uyması (iktidası) caizdir. 
                  Son üç şekildeki uymanın cevazına İmam Muhammed muhaliftir.
                  Farz namaz kılanın nafile namaz kılana veya başka 
                  bir farz kılana uyması caiz değildir. Fakat nafile namaz kılanın 
                  farz namaz kılana uyması caizdir. Örnek: Öğlenin farzını kılmış 
                  olan bir kimse, öğle namazını kıldırmakta olan imama uyacak olsa, 
                  bu ikinci defa kılacağı namaz bir nafile olarak caizdir.
                  Bir kimsenin, haklı olarak kendisinden hoşlanmayan 
                  bir cemaate namaz kıldırması mekruhtur. Fakat hoşlanmayacak bir 
                  durum veya imamlığa daha ehliyetli bir kimse yoksa, cemaatin hoşlanmasına 
                  bakılmaz. Çünkü bu halde cemaatin hoşlanmaması yersizdir.
                  Mezheb değişikliği iktidaya (uymaya) engel değildir. Yeter ki 
                  imam olan zat, namazın şartlarına ve rükünlerine riayet etsin. 
                  Şöyle ki: Müslümanların fıkıh bakımından mezhebleri değişik olsa 
                  da, esasta bir olduklarından birbirlerine uyabilirler. Bu hususta 
                  en faziletli olan, her müslümanın kendi mezhebinde bulunan bir 
                  imama uymasıdır. Bu olmayınca, diğer bir mezhepte bulunup da namazın 
                  farzlarına riayet eden herhangi bir imama uyulması, yalnız başına 
                  namaz kılmaktan daha faziletlidir. Şu kadar var ki, bir müslim 
                  kendi mezhebine göre namazı bozacak bir şeyin böyle bir imamda 
                  bulunduğunu görüp bilirse, ona uyması sahih olmaz; bir Hanefinin, 
                  burnundan kan aktığı halde abdestini yenilemeden imamlığa geçen 
                  bir Şafiîye uyması gibi... 
                  (Malikî ve Hanbelî olanlara göre, namazın sıhhati için şart olan 
                  şeylerde yalnız imamın mezhebine itibar olunur, uyanın (muktedinin) 
                  mezhebine bakılmaz. Onun için, bir Malikî veya bir Hanbelî, başının 
                  tamamını mesh etmemiş olan Şafiî veya Hanefî bir imama uysa namazı 
                  sahih ulur. Çünkü böyle bir mesih, her ne kadar Malikî ve Hanbelî 
                  mezheplerinde sahih değilse de, Hanefî ve Şafiî mezheplerinde 
                  sahihtir.)
                  İmam olan zat, cemaate nefret verecek şeylerden 
                  sakınmalıdır. Bir imamın kıraati veya tespihleri cemaati usandıracak
                  derecede uzatması uygun değildir. Burada sünnetin en az olan derecesi 
                  ile yetinmelidir. Çünkü bu uzatma cemaate usanç verir, bu ise
                  mekruhtur. Cemaatle kılınacak bir namazın sevabı ziyadedir. Bu 
                  sevaptan başkalarını mahrum bırakmaya sebebiyet vermek uygun
                  olmaz.  Cemaatin uzatmaya razı olmaları halinde kerahet olmaz.  
                  Bununla beraber cemaatin rüku ve secde tespihlerini ve teşehhüdü
                  sünnet üzere tamamlamalarına meydan vermeyecek bir şekilde imamın
                  acele etmesi de mekruhtur. Cemaatin yetişmesi için, imamın rüküu
                  uzatması da mekruhtur.
                  İmamın kendisine kolay gelen ayet ve süreleri okuması 
                  vaciptir. Henüz kuvvetlice ezberlememiş olduğu ayetleri okumamalı, 
                  cemaatin yardımcı olmasına meydan bırakmamalıdır. Şöyle ki: imam 
                  bir ayette yanılır ve hatırlayamazsa bakılır: Eğer sünnet 
                  miktarı 
                  veya namazın caiz olacağı kadar okumuş ise, hemen rüküa gitmelidir, 
                  yanıldığı yeri düzeltmeyi cemaatten beklememelidir. Bu miktar 
                  okumamış ise, başka bir ayete geçmelidir. 
                  160- İmamın cemaatten en az bir arşın yüksekte veya alçak bir 
                  yerde durup namaz kıldırması mekruhtur. Kendisi ile beraber cemaattan 
                  bazı kimseler bulunursa mekruh olmaz.
                  İmam ile muktedinin (imama uyanın) yerleri hükmen 
                  bir olmalıdır. Aralarında yüksek boylu bir duvar olup imamın
                  görülmesini  veya sesinin işitilmesini engellese, o imama uymak sahih olmaz. 
                  Yine, imam ile muktedi arasında veya bir muktedi ile öndeki saf
                  arasında uzaklık bulunsa bakılır: Eğer namaz mescid dışında
                  kılınıyorsa  ve aradaki mesafe bir saf bağlanacak miktardan az
                  ise, imama uymak  sahih olur. Fakat mesafe bundan daha çok ise
                  uymak sahih olmaz.  Amma namaz mescid içinde kılınmakta ise,
                  aradaki uzaklık ne olursa  olsun imama uymaya engel olmaz. Bununla
                  beraber bazı alimlere  göre, Beytül-makdis gibi pek geniş olan
                  mescidlerde, saflar arasında  bağlantı olmaksızın mescidin en
                  uzak bir yerinde durup imama uyulması  caiz değildir.
                  İmam hayvan üzerinde, imama uyan yaya bulunsa veya 
                  başka başka hayvanlara veya gemilere binmiş olsalar, yer değişikliği
                  olduğundan imama uymak sahih olmaz.  
                  Yine, camide veya başka bir yerde imam ile muktedi arasında kayık
                  geçecek büyüklükle bir ırmak veya araba yürüyecek genişlikle
                  saflardan  boş bir yol bulunsa, imama uymaya engel olur.
                  Cemaate kavuşmak için koşa koşa yürümek mekruhtur, 
                  saygıya aykırıdır. Bu gibi davranışlardan daima sakınmalıdır.
                 Cemaatin birçok kişiden ibaret olması şart değildir. 
                  Bir kişi ile de cemaatin fazileti elde edilir. İmama uyan kişinin 
                  bir kadın veya mümeyyiz bir çocuk olması yeterlidir. Bunun için 
                  evde ailece cemaatle kılınan namaz da, yalnız başına kılınan namazdan 
                  kat kat faziletlidir. Fakat bir özre dayanmaksızın evde cemaatle 
                  namaz kılıp camiye gitmemek bid'at ve mekruh sayılmaktadır. Mescidlerde 
                  ve camilerde cemaatle kılınan namazların fazileti daha çoktur. 
                  (146. maddeye bakılsın.)
                 Namazda imama uyan bir kişi ise, imamın sağında 
                  durur, iki ve daha çok kimseler olunca, imamın arkasında dururlar. 
                  Keraheti olmayan duruş bu şekildedir. Cemaatin imamdan ilerde 
                  durması ise caiz değildir. Bu hususta secde yeri değil, ayakların 
                  yeri esas alınır. Cemaatin topuklarının imamın ayak topuklarından 
                  ilerde olmaması yeterlidir.  
                  (İmam Malik'e göre, cemaatin imamdan önde durması mekruh ise de, 
                  namazın cevazını engellemez.)
                  Muktedi (imama uyan kimse), imama uymayı niyet 
                  etmeli ve kıldıkları farz namaz aynı olmalıdır. Bunun için bir 
                  kimse imama uymayı niyet etmeksizin ona uysa veya kendisi öğle 
                  namazını kılmak istediği halde imam ikindi namazını kıldırmakta 
                  bulunsa, bu iktidası (imama uyması) caiz olmaz.
                 İmamın sesi kafi gelmezse, cemaatten biri tarafından 
                  iftitah ve intikal tekbirleri yüksek sesle alınır ve rüküdan kalkarken 
                  de "Rabbena ve lekel-hamd" denilir, yüksek sesle yine 
                  selam verilir. Bu bir tebliğ, bir bildirimdir. Ancak tekbirler 
                  alınırken iftitah ve intikal tekbirleri olarak alınmalıdır, yalnız 
                  bildirme için alınmamalıdır. Eğer ilk tekbir ile namaza başlamaya 
                  niyet edilmez ise, bunu alan namaza başlamış olmaz. Diğerleri 
                  de tesbih, tahmid ve intikal tekbirleri olarak alınmazsa, sevabdan 
                  mahrum olmayı gerektirir, imamın sesi yettiği takdirde bu tebliğe 
                  gerek kalmayacağından, bu tebliğ işi mekruh olur. Buna müezzin 
                  olanlar dikkat etmelidirler.
                  İmam birinci selamı ikinci selamdan daha yüksek 
                  sesle alır ki, bu onun için bir sünnettir. Çünkü yüksek sesle 
                  alınması cemaate bir bildiridir. Bu bildiriye ihtiyaç ise, daha 
                  çok birinci selamda görülür.
                  İmam selam verince, muktedi de teşehhüdü bitirmiş 
                  ise selam verir. Salat-Selam ve duayı bitirmek için selam vermeyi 
                  geciktirmez. Teşehhüdü bitirmeden selam vermesi de caizdir.
                  İmam namazdan sonra iki tarafa selam verirken "Aleyküm" 
                  sözü ile Hafaza meleklerini ve bütün cemaati kasteder. Cemaatten 
                  her biri de sağ tarafa selam verirken o taraftaki meleklerle 
                  cemaati 
                  ve imam eğer o tarafta veya kendi hizasında ise imamı da 
                  kasteder. 
                  Sol tarafa selam verirken de o taraftaki meleklerle cemaati ve 
                  imam o tarafta ise imamı kastederek onlara selam vermiş olur. 
                  Yalnız başına namaz kılanlar da bu selam ile yalnız Hafaza meleklerini 
                  kastederler.
                  Cemaat selamdan sonra: "Allahümme entesselâmü 
                  ve minkesselâm, tebarekte ya zelcelâli vel-ikram" (*) cümlesi 
                  okununcaya kadar yerlerinde dururlar. Sonra yerlerinden kalkıp 
                  sünneti veya duayı başka uygun bir yerde tamamlarlar. Bundan ziyade 
                  yerlerinde durmaları kerahete girer. Farzdan sonra saffı bozmaları 
                  müstahabtır. Bunu yapmakla sonradan gelenler namazın tamamlanmış 
                  olduğunu anlarlar.
                  İmam selam verince bakılır: Eğer namaz tamamlanmışsa, 
                  imam serbesttir. Dilerse sağ tarafına, dilerse sol tarafına döner. 
                  Böylece kıbleyi sağ veya sol tarafına alır ve öylece oturur. Dilerse 
                  çıkıp işine gidebilir. Eğer karşısında namaz kılan yoksa, dilediği 
                  takdirde cemaate doğru döner. Namaz kılanın yüzüne karşı dönüp 
                  durmaz; çünkü namaz kılanın yüzüne karşı oturmak mekruhtur. Fakat 
                  namaz bitmiş olmayıp, kılınacak sünnet bulunursa, imam "Allahümme 
                  entesselâmü ve minkesselâm" denilinceye kadar yerinde durur, 
                  sonra kalkar ve sağa, sola, ileriye veya geriye çekilerek o sünnet 
                  namazı kılar. Eğer kendisi başka bir şeyle uğraşmayacaksa, bu 
                  sünneti gidip evinde kılabilir. Çünkü sünnetlerin evde kılınması 
                  daha faziletlidir. Ancak cemaat imam hakkında kötü bir zan besleyecekleri 
                  düşüncesi varsa, sünnetleri eve gitmeden kılmalıdır.
                 Yalnız başına namaz kılanlara gelince, bunlar farz 
                  namazları kıldıkları yerde durabilirler ve sünnetleri de orada 
                  kılabilirler. Bununla beraber nafile namazları başka bir tarafa 
                  çekilip kılmaları daha güzeldir.
                  Cemaat, kıyam rükü, secde gibi yapılması gerekli rükünlerde, 
                  Sübhaneke ile Tesbihat ve Tahiyyat gibi dua ve zikirlerde imama 
                  uyarak bunları yaparlar. Fakat sözle yerine getirilmesi gereken 
                  kıraat rüknünde imama uymaz, imamın aşikare okuduğu Kur'anı dinler 
                  ve susar.  
                  Bu İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. Bu iki zata göre, 
                  aşikare okunan namazlarda cemaatin okuması tahrimen (harama yakın) 
                  mekruh olduğu gibi, gizli okunan namazlarda da cemaatin okuması 
                  böylece mekruhtur. İmam cemaate öncülük etmektedir. Bunun için 
                  imamın okuması, cemaatin da okuması demektir. Nitekim bir hadis-i 
                  şerifte buyurulmuştur: 
                  "Kimin imamı varsa, imamın okuyuşu o kimse için de okuyuştur" 
                  Fakat İmam Muhammed, gizlice kıraat yapılan namazlarda cemaatin
                  da kıraat yapmasını caiz görmüştür.              
                  (İmam Malik'e göre, gizlice
                  Kur'an okunan namazlarda muktedi (imama uyan) da gizlice okur;
                  bu müstahsendir. İmam Ahmed'e göre, gizlice okunan namazlarda
                  muktedi de gizlice okur. Bundan başka imamın namazlarda aşikare
                  okuyuşunu cemaatten herhangi biri işitmezse, o da kıraatta bulunur,
                  bu vacibdir. Fakat işitirse, okuması caiz olmaz, imamı dinlemesi
                  gerekir. İmam Şafîî'ye göre de, gizlice Kur'an okunan namazlarda
                  muktedi, Fatiha'dan başka ayetler de okur. Aşikare kıraat yapılan
                  namazlarda ise, eğer rek'atı kaçırmayacaksa, yalnız Fatihayı
                  gizlice okur.)
                  İmam namaza başlamak için tekbir alırken ellerini 
                  yukarı kaldırmasa, Sübhaneke'yi okumasa, rükü ve secde tekbirlerini 
                  almasa ve bunlardaki tespihleri söylemese, "Semiallahu limen 
                  hamideh" demeyi, tahiyyatı ve selamı terk etse veya teşrik 
                  tekbirini getirmese, cemaat bunları yapar. Bu dokuz şeyde cemaat 
                  imama uymaz.  
                  İmam Muhammed'e göre imam, "Sübhaneke'yi terk edip Fatiha'yı 
                  okuduktan sonra sûreye başlamış olsa, artık cemaat da "Sübhaneke"yi 
                  okumaz.
                  İmam kunut duasını, bayram tekbirlerini, birinci 
                  oturuşu, tilavet secdesini, sehiv secdesini terk etmiş olursa, 
                  cemaat da terk eder. İmam bir secde fazla yapsa veya bayram tekbirlerini 
                  ashabı kiramdan rivayet edilen mikdardan ziyade alsa veya cenaze 
                  namazında dörtten fazla tekbir getirse veya yanılarak beşinci 
                  rekata kalksa, cemaat bu işlerde imama uymaz. İmam beşinci rekata 
                  kalktığı zaman bakılır: Eğer imam dördüncü rekattan sonra oturuş 
                  (ka'de) yapmışsa, cemaat oturarak bekler, imam hemen dönüp teşehhüdü 
                  iade etmeksizin selam verirse, cemaat da onunla beraber selam 
                  verir. Fakat imam kalktığı beşinci rekat için secdeye varırsa, 
                  cemaat kendi başına selam verip namazdan çıkar. Eğer imam dördüncü 
                  rekatın arkasından oturuş (ka'de) yapmamış ise, cemaat yine bekler. 
                  Eğer imam hemen kıyamdan ka'deye dönüp ondan sonra selam verirse, 
                  cemaat da onunla beraber selam verir. Fakat imam beşinci rekatı 
                  secde ile bağlarsa, hepsinin namazı bozulmuş olur. Bu durumda 
                  cemaatin yalnız başına teşehhüdü yapıp selam vermesi fayda vermez.
                  Vitir namazında, cemaat daha Kunut duasını bitirmeden 
                  imam rüküa varsa, cemaat da varır. Ancak Kunut duasından henüz 
                  hiç bir şey okumamış olsalar, imam ile rüküda bulunmayı kaçırmayacak 
                  şekilde bir mikdar okurlar.
                  İmam (vitirde) kunut duasını unutup rüküa gittiği 
                  halde, cemaat ona uymamakla imam başını kaldırıp kunut duasını 
                  okuduktan sonra tekrar rüküa gitmekle cemaat da ona uymuş olsalar 
                  cemaatin namazı bozulur.
                 Cemaatla kılınan namazlarda safların düzgün olmasına, aralarında 
                  açıklık bulunmamasına dikkat edilir. İmam olan zat da buna dikkat 
                  edip cemaatı uyarır. Safların en faziletlisi birinci saftır. Sonra 
                  sırası ile arkaya doğru fazilet azalarak gider. İmama yakın bulunmanın 
                  fazileti pek çoktur. 180- Cemaatten birinin saf arkasında yalnız 
                  başına durup imama uyması mekruhtur. Ancak saflar arasında duracak 
                  bir yer bulamazsa, o zaman kerahet olmaz.
                  İmamı rüku halinde bulan kimse, imama uymak için 
                  ilk saflara gittiği takdirde rekatı kaçıracağından korkarsa, son 
                  safa geçerek imama uyar, saflardan birine katılmaksızın tek başına 
                  yalnızca bir yerde durup imama uymaz; rekat kaçırılacak olsa bile...
                  Namaz kılanın önünden geçmek mekruhtur. Ancak önünde 
                  bir perde, ağaç, direk benzeri bir engel bulunursa mekruh olmaz. 
                  Bu kerahiyet, kırlarda, büyük mescidlerde namaz kılanın secde 
                  edeceği yerden geçmek halindedir. Çünkü böyle büyük ve açık yerlerde 
                  namaz kılanın önünden hiç geçilmemesinde güçlük vardır. Evlerde 
                  ve küçük mescidlerde ise, namaz kılanın mutlak surette önünden 
                  geçmekle kerahet meydana gelir.  
                  İmamın karşısında bulunan sütre (duvar gibi bir engel), cemaat 
                  için de yeterlidir. Daha önce bu açıklanmıştı.
                 Yüksek veya aşağı bir yerde namaz kılanın önünden 
                  geçildiği takdirde bakılır: Eğer geçen kimse ile namaz kılanın 
                  bazı azaları arasında bir hizaya gelme ve karşılaşma olursa, geçen 
                  kimse günah işlemiş olur; değilse olmaz. Bununla beraber hiç bir 
                  zaman namaz bozulmaz.  
                  Bir görüşe göre, geçenin aşağı yarısı, namaz kılanın yukarı yarısına 
                  gelecek şekilde karşılaşma olsa yine kerahet olur; yerde namaz 
                  kılanın önünden ata binmiş bir kimsenin geçmiş olması gibi...
                  İmam abdestsiz olarak namaz kıldırdığını, cemaat 
                  dağıldıktan sonra anlamış olursa, mümkün olduğu kadar bunu cemaate 
                  duyurması gerekir. Bir diğer görüşe göre de, cemaata bildirmek 
                  gerekmez.
                 Bir imamın taşradaki akrabasını görmek için, bir 
                  zaruret veya dinlenmek için yılda bir hafta kadar imamlık hizmetini 
                  bırakması adete ve şeriata göre hakkıdır.
                  Bir özür bulunmadıkça cemaata devam etmelidir. Devam edilmemesini 
                  mubah kılacak özürler, teyemmümü mubah kılacak derecede olan hastalıklardır. 
                  Felce uğramak, yürüyemeyecek kadar yaşlı olmak, kör olmak, haksız 
                  yere saldırıya uğramaktan korkmak, şiddetli yağmur ve çamur bulunmak, 
                  soğuk ve karanlık hali olmak, hizmet etmeye mecbur olduğu ve ayrıldığı 
                  zaman zarar göreceği bir hasta bulunmak, yolculuğa çıkma hazırlığı 
                  ile uğraşmak gibi sebeblerdir. Din ilimleri ile uğraşıp kitab 
                  yazmak, fıkıh öğrenip öğretmek de, bu özürlerden sayılır. Bununla 
                  beraber devamlı olarak, bu meşguliyet yüzünden, cemaatı terk etmek 
                  doğru değildir.  
                 Yalnız gevşeklik ve tenbellik yüzünden cemaatı terk edip duran 
                  kimse, cezaya hak kazanır, şahidliği kabul edilmez. İmam bid'at 
                  ehlinden olduğu için cemaatı terk eden kimse ise, cezaya hak kazanmaz. 
                  Cemaata devam etmek istediği halde, haklı bir özürden dolayı muntazam 
                  bir şekilde devamdan mahrum kalan kimse de, niyetine göre cemaat 
                  sevabına kavuşur. 
                (*) "Allah'ım! Sen selamsın ve selam sendendir. (Bütün noksanlıklardan 
                  berisin. Dünya ve ahiret selameti de ancak senin yardımınla olur. 
                  Sen mukaddessin), ey celal ve ikram sahibi olan (Rabbim! )..."
                 Kaynak: Büyük İslam İlmihâli, Ömer 
                  Nasuhi Bilmen                
                 
 CEMÂAT
        İLE NAMAZ 
        Namazda, en az iki kişiden birinin imâm olması ile cemâat
        meydana gelir. Beş vakit namazın farzlarını cemâatle kılmak, erkeklere sünnettir.
        Cuma ve bayram namazları için cemâat farzdır. Cemâat ile kılınan namazlara daha
        çok sevâb verildiği hadîs-i şerîflerde bildirilmektedir. Peygamberimiz
        “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Cemâatle kılınan namaza, yalnız
        kılınan namazdan yirmiyedi kat fazla sevâb verilir.) Yine buyurdu ki: (İyi bir
        abdest alıp, mescidlerden birine cemâat ile namaz kılmak için gidenin, Allahü
        teâlâ, her adımına bir sevâb yazar ve her adımında amel defterinden bir günâhı
        siler ve Cennette onu bir derece yükseltir). 
        Cemâat ile kılınan namaz, müslümanlar arasında birliği
        beraberliği sağlar. Sevgi ve bağlılığı arttırır. Cemâat toplanıp birbirleriyle
        sohbet ederler. Dert ve sıkıntıları olanlar, hastalar bu sayede kolayca ortaya
        çıkar. Cemâat, müslümanların tek kalb, tek vücut gibi olduklarının en güzel
        nümûnesidir. 
        Hasta, felçli, bir ayağı kesik olanın, yürüyemiyen
        ihtiyarların ve a’mânın cemâate gitmesi şart değildir. 
        Cemâat ile kılınan namazda kendisine uyulan kimseye “İmâm”
        denir. İmâmlığın ve buna uyup cemâat olmanın şartları vardır. 
        İmâmlığın şartları 
        İmâm olmak için altı şart lâzımdır. Bu şartlardan
        biri bulunmadığı bilinen imâmın arkasında kılınan namaz kabûl olmaz. 
        1- Müslüman olmak. Ebû Bekr Sıddîk ve Ömer
        Fârûkun “radıyallahü anhümâ” halîfe olduğuna inanmayan, mi’râca, kabir
        azâbına inanmayan imâm olamaz. 
        2- Bülûğ yaşında olmak. 
        3- Akıllı olmak. Sarhoş ve bunak imâm olamaz. 
        4- Erkek olmak. Kadın, erkeklere imâm olamaz. 
        5- Hiç olmazsa, Fâtiha-yı şerîfe ile, bir âyeti
        doğru okuyabilmek. Bir âyeti ezberlememiş olan ve ezberlese de, tecvîd ile
        okuyamıyan, nağme yapan kimse imâm olamaz. 
        6- Özürsüz olmak. Özrü olan, özrü olmayanlara
        imâm olamaz. 
        İmâmın, kırâati güzel, Kur’ân-ı kerîm tecvîd ile
        okuması lâzımdır, tegannî ile değil. Namazın şartlarına ehemmiyet vermeyen
        imâmların arkasında namaz kılınmaz. (Sâlih ve fâcir arkasında namaz kılınız)
        hadîs-i şerîfi, câmi imâmları için değil, Cuma kıldıran emîrler, vâliler
        içindir. 
        İmâmlığa en lâyık kimse, sünneti [ya’nî din
        bilgilerini] en iyi bilen kimsedir. Bunda eşit olanlar olursa, Kur’ân-ı kerîmi en
        iyi okuyan imâm olur. Bu da eşitse, takvâsı ziyâde olan. Yine eşitlik olursa, yaşı
        ilerlemiş olan tercih edilir. 
        Açıktan günah işliyenin amâ ve zinâ çocuğunun
        imâmeti, mekrûhdur. 
        İmâm cemâate usanç verecek ve onları sıkacak şekilde
        namazı uzatmaz. 
        Kadınların yalnız başlarına cemâat ile kılmaları
        mekrûhdur. 
        Tek şahıs ile kılacak olan imâm, onu sağ tarafında
        durdurur. İki kişiye imâm olacaksa, önlerine geçer. Erkeklerin kadına, çocuğa
        uymaları câiz değildir. 
        İmâmın arkasında erkekler saf bağlar, sonra çocuklar ve
        onların arkasında da kadınlar saf bağlar. 
        İmâm kadınlara da imâmete niyet etmişse, aynı namazda
        bulunan bir kadın, bir erkekle aynı hizâda namaza durursa, erkeğin namazı bozulur.
        Eğer imâm bu kadına imâmeti niyet etmemişse, yanında durduğu erkeğe zarar olmaz.
        Ancak kadının namazı câiz olmaz. Ayakta namaz kılanın, otururken kılana uyması
        câizdir. Mukîm olan seferî imâma uyabilir. Farz kılan, nâfile kılana uyamaz.
        Nâfile kılan, farz kılana uyabilir. İmâma uyup namaz kıldıktan sonra, imâmın
        abdestsiz olduğunu bilen kimse namazını iâde eder. 
        Regâib, Berât ve Kadir gibi nafile namazları cemâat ile
        kılmak mekrûhdur. 
        Cemâat istese de, imâmın farz kıldırırken kırâati ve
        tesbîhleri sünnetten fazla okuması tahrîmen mekrûhdur. 
        İmâma rükû’da yetişemiyen o rek’ati imâmla
        kılmış olmaz. İmâm rükû’da iken gelen, niyet eder ve ayakta tekbîr getirip,
        namaza girer. Hemen rükû’a eğilip, imâma uyar. Rükû’a eğilmeden, imâm
        rükû’dan kalkarsa rükû’a yetişmemiş olur. 
        İmâmdan önce rükû’a eğilmek, secdeye gitmek veya
        önce kalkmak tahrîmen mekrûhdur. Farz namazları kılınca, safları bozmak
        müstehabdır. 
        Bir mü’min beş vakit namazını, hergün cemâat ile
        kılsa, bütün Peygamberlere “aleyhimüsselâm” yetişmiş gibi sevâba nâil olur. 
        Cemâat ile kılınan namazın bu kadar fazîleti, imâmın
        namazı kabûl olduğu takdirdedir. 
        Bir kimse, cemâati özürsüz terk etse, o şahıs Cennet
        kokusu duyamaz. Cemâati özürsüz terk edenler, dört kitabda mel’un diye
        vasıflandırılmışlardır. 
        Beş vakit namazı cemâat ile kılmağa gayret etmelidir.
        Kıyamet günü Allahü teâlâ hazretleri yedi kat yerleri, yedi kat gökleri, Arşı,
        Kürsîyi ve bütün mahlûkatı terazinin bir tarafına koysa, şartları gözetilerek
        cemâat ile kılınan bir vakit namazın sevâbını diğer tarafa koysa, cemâat ile
        kılınan namazın sevâbı daha ağır gelir. 
        İmâma uymanın şartları 
        İmâma uymanın doğru olabilmesi için,
        on şart vardır: 
        1- Namaza dururken, tekbîri söylemeden önce, imâma
        uymağa niyet etmektir. “Uydum hâzır olan imâma” diyerek kalbinden geçirmek
        lâzımdır. 
        2- İmâmın, kadınlara imâm olmağa niyet etmesi
        lâzımdır. Erkeklere imâm olmağa niyet etmesi lâzım değildir. Fakat niyet ederse,
        kendisi cemâatin sevâbına da kavuşur. 
        3- Cemâatın topuğu, imâmın topuğunun gerisinde
        olmalıdır. 
        4- İmâm ile cemâat aynı farz namazı kılması
        lâzımdır. 
        5- İmâm ile cemâat arasında kadın safı
        bulunmaması lâzımdır. 
        6- İmâm ile cemâat arasında kayık geçecek kadar
        nehir ve araba geçecek kadar yol bulunmaması lâzımdır. 
        7- İmâm veya cemâatden birini görmeğe veya sesini
        duymağa elverişli penceresi olmayan duvar arada bulunmamalıdır. 
        8- Başka mezhebdeki imâma uyan cemâatin
        namazlarının sahîh olması için iki rivâyet vardır: Birinci kavle göre, cemâatin
        kendi mezheblerine göre namazı bozan bir şeyin, imâmda bulunduğunu bilmemesi
        lâzımdır. İkinci kavle göre, kendi mezhebine göre namazı sahîh olan imâma, başka
        mezhebde olanlar da uyabilir. 
        Cemâat bir kişi ise, imâmın sağ yanında hizâsında
        durur. Solunda durması mekrûhdur. Arkasında durması da mekrûh olur. Ayağının
        topuğu, imâmın topuğundan ileri olmazsa, namazı sahîh olur. İki veya daha çok
        kişi ise imâmın arkasında durur. 
        İmâmla birlikte kılarken ayakta iken imâm içinden okusa
        da, yüksek sesle okusa da, cemâat bir şey okumaz. Yalnız, birinci rek’atde (Sübhâneke)
        okur. İmâm, yüksek sesle Fâtihayı bitirince, cemâat yavaşça (âmîn) der.
        Bunu yüksek sesle söylememelidir. Rükûdan kalkarken, imâm (Semi’allahü limen
        hamideh) deyince, cemâat yalnız (Rabbenâ lekel hamd) der. Sonra eğilirken (Allahü
        ekber) diyerek, imâmla birlikte cemâat de secdeye yatar. Rükû’da, secdelerde ve
        otururken yalnız kılar gibi cemâat de okur. 
        Vitir namazı, Ramazanda cemâatle kılınır. Başka
        zamanlarda yalnız kılınır. 
        Beş şeyi imâm yapmazsa, cemâat de
        yapmaz: 
        1- İmâm kunût okumazsa cemâat da okumaz. 
        2- İmâm bayram namazlarındaki tekbîrleri yapmazsa,
        cemâat de yapmaz. 
        3- İmâm, dört rekâtlı namazın ikinci
        rek’atinde oturmazsa, cemâat de oturmaz. 
        4- İmâm secde âyeti okuyup, secde etmezse
        cemâ’at de etmez. 
        5- İmâm secde-i sehv etmezse cemâat de etmez. 
        Dört şeyi imâm yaparsa, cemâat yapmaz: 
        1- İmâm ikiden çok secde yaparsa, cemâat yapmaz. 
        2- İmâm bayram tekbîrini, bir rek’atde üçden
        çok yaparsa, cemâat yapmaz. 
        3- İmâm cenâze namazında, dörtten çok tekbîr
        yaparsa cemâat yapmaz. 
        4- İmâm beşinci rek’ate kalkarsa, cemâat
        kalkmaz, imâmı bekler, beraber selâm verirler. 
        On şeyi imâm yapmazsa, cemâat yapar: 
        1- İftitâh tekbîrinde el kaldırmak. 
        2- Sübhâneke okumak. 
        3- Rükû’a eğilirken, tekbîr getirmek. 
        4- Rükû’da tesbih okumak. 
        5- Secdelere yatıp, kalkarken tekbîr söylemek. 
        6- Secdelerde tesbih okumak. 
        7- Semi’allahü demezse, rabbenâ lekel-hamd demek. 
        8- Ettehıyyâtüyü sonuna kadar okumak. 
        9- Namaz sonunda selâm vermek. 
        10- Kurban bayramında, yirmiüç farzdan sonra selâm
        verir vermez, tekbîr okumaktır. Bu yirmiüç tekbîre, teşrik tekbîrleri denir. 
        Mesbûkun namazı 
        Mesbûk, ya’nî imâma birinci rek’atte yetişemiyen bir
        kimse, imâm iki tarafa da selâm verdikten sonra, ayağa kalkarak yetişemediği
        rek’atleri tamamlar. 
        Kıra’etleri birinci, sonra ikinci, sonra üçüncü
        rek’at kılıyormuş gibi okur. Oturmağı ise dördüncü, üçüncü ve ikinci
        rek’at sırası ile, ya’nî sondan başlamış olarak yapar. Meselâ; yatsının son
        rek’atine yetişen kimse, imâm selâm verdikten sonra kalkıp, birinci ve ikinci
        rek’atte Fâtiha ve sûra okur. Birinci rek’atte oturur. İkincide oturmaz.
  |